Corona günlerinin getirdiği zorunlu ev istirahati günlerinde, şehirlerin en özeli İstanbul bir başka ıssız oldu. 

Özellikle son fotoğraflardan, sokağa çıkma kısıtlaması sırasında Sultanahmet ve Ayasofya civarının, uzak geçmişin ve corona öncesinin keşmekeşinden uzak, sakin ve hatta insansız günler yaşadığını üzüntü içinde gördüm. Bir zamanların nüfus sayımı günlerini ya da ihtilallerin sokağa çıkma yasaklarını anımsatsa da İstanbul için çok sıra dışı günler… 

Tabii İstanbul’un üstünden söz ediyoruz. Bir de İstanbul’un altı var. Orası yüzyıllardır ıssız; arada define avcılarının ve meraklı araştırmacıların ziyaretine sahne olsa da yüzyıllık ıssızlığını yaşıyor. 

Bir başka şehir de sizi yerin altında bekliyor

Geçtiğimiz yazıda, Sultanahmet Meydanı’ndan söz edince, birçok okur, “Hocam üzerinden bahsetmişsiniz ama aslında altı daha ilginç. Oradan da bahsedin” diye serzenişte bulunmuş. 

İstanbul gerçekten de bilinen şehirler içinde en ilginç olanlarından. Üstünün tarihini tam yazamadan, altının gizemleri de araştırmacıları kendine çekiyor. Sanki bir başka şehir de sizi yerin altında bekliyor. 

İstanbul’un meşhur yangınları ve yıkımları şehrin kotunu yükseltmiş olduğundan, Bizans şehri yerin metrelerce altında gün yüzüne çıkmayı beklerken, asıl ilginç olanı, kökleri Bizans’a uzanan dehlizler de sanki dün yapılmış gibi ziyaretçilerini bekliyor. 

Sultanahmet’e yolunuz düştüğünde, bir kafenin bahçesinden bir anda aşağıya inip kendinizi Bizans Sarayı’nda bulmanız an meselesi. 

Yolunuz Hipodrom’a düşerse…

Haçlı ordularının Mısır’a giderken bir anda yönlerini İstanbul’a çevirip, İstanbul’u istila etmeleri ve yağmalamaları tarihin en trajik olaylarından biridir. İstanbul o dönemde Haçlıların elinde bütün zenginliğini kaybetmişti. Haçlılar 1261’de şehri terk ettiklerinde ise arkalarında harabeye dönmüş bir şehir bırakmışlardı. 

İşte o günlerin vahşetini görür gibi olmak için, yerin altında, Bizans Sarayı’nda dolaşmak en iyi yöntem; bir dönemin ihtişamından geriye bir yıkıntı kaldığını gören göz, düşünen zihne insanoğlunun ne kadar vahşi olabileceğini idrak ettiriyor. 

Gün ışığına çıktığınızda yolunuz Hipodrom’a düşerse, Dikilitaş’ın etrafında dolaşırken, ayağınızın altında sapasağlam bir hipodrom olduğunu hep hatırlayın. Pelin Çift ve Ebru Yücel ile birlikte Hipodrom’a güney tarafından, Sphendon dediğimiz, yuvarlak dönen bölümünden ilk girdiğimizde yerin altında sapasağlam duran bir bölüm ile karşılaşmış, yüzyıllar öncesinin yapısında dolaşırken, İstanbul’un en sürprizler barındırdığını da anlamıştık. İçerisinden dışarısını hayal ederken, Hipodrom’un dehlizlerinde yüzyıllar sonra gezmenin ne kadar eşsiz bir deneyim olduğunu da idrak etmiştik. 

Bir gün gelir de normal hayatımıza dönersek…

Sultanahmet sürprizleri bu kadarla bitse iyi, şimdi artık kapalı olan bir dükkânın alt katında umulmadık bir manzara bizi karşılaşmıştı. Bir roma villasının mozaiklerini yerin altına görürken daha aşağıya indiğimizde Bizans dönemi freskosu ile bizi Meryem Ana figürü karşılamıştı. O günlerin kutsal ayazmasının suyu hala bütün berraklığı ile orada dururken, İstanbul bir sürprizini daha sunmuştu. 

Eski İstanbul’un sundukları bununla da bitmez, Bizans’ın ana caddesinin altında sanki bir başka cadde daha geçer. Bir evin bahçesinde girdiğinizde kuyu zannettiğiniz yerde sizi bir Bizans dönemi sarnıcı karşılar Yeraltında bir yol diye gittiğiniz yerde sütun başları üzerindeki Justinianus monogamı sizi bir başka âleme götürür. 

İstanbul’un dehliz efsaneleri de bitmez. En meşhuru, Kınalı Ada’ya giden tüneldir. Bu tünel gerçekten var mı bilinmez ama Saray taranan istenilmeyen bir imparatorun ya da prensin ertesi gün bir anda Kınalı Ada’da, gözlerine mil çekilmiş bir keşiş olarak ortaya çıkması çok da şaşırtıcı bir olay değildir. 

Eski kiliselerin tünellerinden Ayasofya’nın tünellerine, imparatorların suikast korkusu ile kullandığı yeraltı yollarından suyollarına yeraltında bambaşka bir İstanbul keşfedilmeyi bekler. Rehber Selçuk Eracun ile yaptığımız araştırmalarda, İstanbul’un bizi hiçbir zaman sürprizsiz bırakmaması da daha görülecek çok şey olduğunu göstermiştir. 

Bir gün gelir de normal hayatımıza dönersek, vaktinizi yaşadığınız şehri tanımaya da ayırın. Her gittiğinizde bir başka sürprizin sizi karşıladığını, İstanbul’un size her zaman kendinizi özel hissettirdiğini göreceksiniz 

Yeni kitabım basımdan çıktı

Bu arada meraklıları için bir not da düşeyim. “Salgın Tarihi” kitabım basımdan çıktı. Korkmadan, korkutulmadan, Dünya yüzünde olup biten salgınları merak ediyorsanız sizin için yazdım. Covin-19’un tek olmadığını Dünya’nın her dönem bir salgın ile uğraştığını göreceksiniz 

Dünya siyasetine bir başka açıdan bakarak sizi dehşete düşürmek isteyenlere izin vermeden inceleyin, tanıyın. Hiçbir “akıl”ın, farkındalığı yüksek ve inançlı insanlardan daha üstün olmadığını anlayacaksınız. Unutmayın, önleminizi aldığınızda, dikkat ettiğinizde, salgın da korkunç olmaktan çıkar; yaratılan korku en büyük algı yönetimidir, bu tuzağa düşmeyin.  

 

 

 

 

Yazar