Hayatın anlamını ve bu dünyaya niçin geldiğimizi sorgulamak, insanlık tarihinin en eski ve en derin sorularından biridir. İnsan, yalnızca fiziksel varoluşun ötesinde bir amaca sahip olduğunu hisseder. Allah, bizlere bu soruyu düşünebilecek aklı ve iradeyi verdi. Bu irade, yaşamımızı nasıl sürdüreceğimizi, hangi değerlere öncelik vereceğimizi ve sonunda nasıl bir ahirete ulaşacağımızı belirler.

Dünya hayatı, bir sınav ve hazırlık sürecidir. İnsanlar bazen sadece dünyevi hedeflerin peşinden koşarken asıl varoluş sebebini göz ardı edebilir. Ancak Allah bize, bu dünyada özgürlük ve düşünme yetisi vererek, ahiretteki akıbetimizi şekillendirme imkânı sunmuştur.

Bu, yaşamımızın her anında doğru olanı yapma sorumluluğunu getirir.

Hayatın en önemli kısmı, ölümden sonra nasıl hatırlanacağımız ya da bu dünyada ne kazandığımız değil; Allah’ın huzuruna vardığımızda nasıl bir şekilde karşılanacağımızdır.

Kuran-ı Kerim’de, “Her nefis ölümü tadacaktır” (Ali İmran, 185) ayeti, dünya hayatının geçici olduğunu ve asıl gerçeğin ahiret olduğunu hatırlatır. İman, ibadet ve insanlığa faydalı işler yaparak, Allah’ın rızasını kazanmayı hedeflemek, bu dünyadaki yolculuğun asıl anlamıdır.

Allah, her birimize bir yol çizmiş ve bu yolda ilerlememiz konusunda bize özgür irade vermiştir. Ancak bu özgürlük, sorumluluklarımızdan bağımsız değildir. Hayatımız boyunca hangi yolu seçeceğimiz, yaptığımız tercihler ve attığımız adımlar, ahiret hayatımızda nasıl karşılanacağımızı belirleyecektir. Allah bizleri serbest bırakmış, fakat bu yolculukta adil, doğru ve O’nun emirlerine uygun bir şekilde yaşayıp yaşamamak bizim tercihimize bırakılmıştır.

Allah, her birimize farklı yollar sunmuş ve bu yollarda nasıl ilerleyeceğimizi özgür irademizle belirleme yetkisi vermiştir. Ancak bu yolculuğun sonu, Allah’ın huzurunda nasıl karşılanacağımıza bağlıdır. Hayatımız boyunca Allah’ın emirlerine ne derece uyduğumuz, adaletli davranıp davranmadığımız ve insanlara karşı tutumumuz, ahiret hayatımızın temel belirleyicileridir.

İnsan, yapmadığı bir şeyden ya da söylemediği bir sözden sorumlu tutulmaz; bu Allah’ın adaletinin en açık göstergesidir. İlahi terazi asla şaşmaz, her şey mutlak adaletle ölçülür. Ancak bilmeliyiz ki, yaptıklarımız ve söylediklerimiz hiçbir şekilde yok sayılmaz. Yaptığımız her davranış, konuştuğumuz her söz, ahirette karşımıza çıkacak ve affı olmayan sonuçlara yol açabilecektir. Bu yüzden dünyada attığımız her adımın, söylediğimiz her sözün sorumluluğunu bilerek yaşamalı, hem kendimize hem de çevremize karşı daima adil ve doğru olmalıyız.

Yazar