GAZİANTEP’İN İŞGALİ VE SOYKIRIMCI FRANSA
İsmail CİNGÖZ
30 Ekim 1918 Mondros Mütarekesi ile Birinci Dünya Savaşı’ndan yenik olarak ayrılan Osmanlı Devleti, Mütareke’nin meşhur 7. ve 24. Maddeleri kapsamında galip devletlerin işgalini de yaşamak durumunda kalmıştır.
26 Ağustos 1071 Malazgirt Zaferi ile Türk Milleti’nin son ve bir daha gitmemek üzere geri geldiği Anadolu coğrafyasına girdiği günden itibaren Batı için bir Türk sorununun da başlangıcı olmuştur. O gün itibariyle her vesile de “Türk Milleti’ni Anadolu’dan nasıl atarız da gerisin geriye Asya içlerine nasıl göndeririz?” sorusunun cevabını Mondros Mütarekesi ile bulduğunu düşünen Emperyalist Batı’nın galipleri durumunda olan İtilaf Devletleri, fırsattan istifade ile Mütarekeye;
Madde 7: İtilaf devletleri güvenliklerini tehlikede gördükleri stratejik yerleri işgal edecekler.
Madde 24: Vilayet-i Sitte’de (Altı Doğu Anadolu ili; Van, Bitlis, Elâzığ, Erzurum, Sivas ve Diyarbakır) bir karışıklık çıkarsa, buralar işgal güçlerince mazeret göstermeksizin işgal edilebilecektir.
İfadelerini yerleştirerek işgale zemin hazırlamışlardır.
Yine Mondros Mütarekesi dahilinde silah bırakırken, Türk ordu birlikleri lağvedilmiş, askerleri de terhis edilirken bu arada ilk işgaller de başlamıştır. 1915’te Çanakkale’yi geçemeyen İtilaf Devletlerine ait donanma ilk olarak İstanbul’a gelerek demirlemiştir. Mondros Mütarekesi bahane edilerek, Türk askerinin bölgeden çekilmesi ile ilk işgale uğrayan yer İskenderun olmuştur.
İngilizler, Mütarekeden bir gün önce 29 Ekim 1918’de Kilis’i, ardından Mütareke ileri sürülerek 30 Ekim’de Urfa ve Maraş’ı, 5 Kasım’da da Antep’i ve 11 Kasım 1918’de Çukurova’yı işgal edilmiş; fakat kısa süre sonra bu bölgeler Fransızlara devredilmiştir. Bölge şehirleri ile birlikte, Antep’in işgali üzerine Anadolu`nun çeşitli şehirlerinden bölge halkına destek mitingleri düzenlenmiş, protesto telgrafları gönderilmiştir. O günün şartlarında çevre illerden imkanlar ölçüsünde Antep`in yardımına koşulmuş ve eşine az rastlanır bir mücadele yürütülmüştür[1].
Fransız işgal kuvvetleri komutanının işgalin hemen ardından yayınlamış olduğu bildiri bile Fransızların Türk şehirlerine hangi amaçla girdiklerini açıklamak için yeterli olacaktır;[2]
1-Niçin taşıdığını araştırmaya bile lüzum görmeksizin üzerinde tabanca bulunan herkes kurşuna dizilecektir.
2-Herhangi bir kargaşalık çıktığında ölen veya yaralanan her Fransız askerine karşılık, yerli halktan iki adam kurşuna dizilecek ve bunlar kura ile seçilecektir.
3-Bir evden silah atılırsa, o ev yakılacaktır.
4-Osmanlı Hükümeti memurlarının böyle bir durum ortaya çıkmasında idare haklarının ve hâkimiyetlerinin kaldırılması ve sokakların makinalı tüfek, bomba ve gazlı mermilerle ateş altına alınması sağlanacaktır.
Güney cephesindeki işgal faaliyetlerinin devamında 11 Aralık 1918 günü 400 Ermeni askerinden oluşan Fransız birliğince Dörtyol işgal edilmiştir. Ertesi gün Karakese Köyü’ne saldırı düzenleyen bu birliğe karşı direnişe geçen halk ile çıkan çatışmada Fransızlar 15 kayıp vererek geri çekilmiştir. İşgal kuvvetlerine karşı Millî Mücadelede ilk kurşun bu çatışmada atılmıştır[3].
***
Türk vatanı adım adım işgale uğrarken “işgalciler işgal ettikleri yerleri geri bırakacaklar” diye düşünen Osmanlı yöneticileri tarafından “işgalcilere karşı durulmaması” için fermanlar yayınlarken[4], Batı’nın 1071’den beri Türkleri Anadolu’dan atma düşüncesinde olduklarının unutulmuş olduğu görülmektedir. Bu arada Mütareke hükümlerine göre silah bıraktırılan Türk ordularının bıraktığı silahlara işgal kuvvetleri tarafından el konulduğu da hatırda tutulmalıdır. Bu şartlar altında silahsız ve yardımsız kalan Antep, 5 Kasım 1918 günü işgale uğramıştır. İşgalle birlikte yüzyıllardır rahat ve güvenle yaşayan yerli Ermenler, İşgal kuvvetleri içerisinde gelen Ermeni askerler ve Fransızlarla birlikte Türklere saldırılarılar da başlamıştır.
Yüzbaşı Kılıç Ali[5], Şahin Bey[6], Karayılan[7] ve onlarca isimsiz kahramanın destansı mücadelesi ile Antep savunulmaya çalışılmıştır. Bu kahramanların öncülüğünde sürdürülen işgal kuvvetleriyle mücadelede; Şahin Bey 28 Mart 1920’de Gaziantep-Kilis karayolu üzerindeki Elmalı Köprüsünde, Karayılan ise Sarımsak Tepe’de 24 Mayıs 1920 tarihinde 19 arkadaşı ile birlikte şehit olmuştur.
İlk işgal yaşandığı dönemde Mondros Mütarekesi’nin 7. Maddesini ihlal edecek hiçbir girişimi olmayan Antep’te, İngilizler ve Fransızlar; tankları, uçakları ve binlerce askeri ve yerli işbirlikçi Ermenilerin de yardımlarıyla zulmün vahşetin her türlüsünü sergilemiştir. Resmi rakamlarla 2,023’ü çocuk olmak üzere 6317’si tespit edilen; fakat fiiliyatta iki katı olduğu değerlendirilen Türk halkı, Antep’te Fransız ve işbirlikçi Ermeniler tarafından katledilmiştir. Olayların işleniş ve yöntemleriyle ele alındığında Fransızlar; çocuk, kadın, yaşlı demeden yaptığı katliamlarla esasında tarihte eşine az rastlanır bir soykırıma imza atmıştır[8].
Antep’te yerli Ermenilerden, sayıları 1.500’ü bulan “Ermeni Alayı” teşkil eden Fransa, 25.000 kişilik Fransız ordusu ile birlikte Türkleri aylarca katletmeyi sürdürmüştür. Fransızlar ayrıca işgal ettikleri diğer bölgelerde de yerli Ermenileri “Size Ermeni Kilikya Devletini kuracağız” sözleriyle isyana teşvik etmiştir. Fransız ve Ermenilerin katliamları sadece Antep’le sınırlı kalmamış, Adana, Maraş, Urfa, Kilis başta olmak üzere işgal ettikleri bütün sahalarda da yaşanmıştır[9]. Fransız işgal kuvvetlerinin diğer bölgelerde de yerli Ermenilerden oluşan askeri kuvvetler oluşturduğu ve oralarda da soykırımlar yaptıkları unutulmamalıdır.
Sonuç Olarak;
Her fırsatta Ermenilere hamilik yapan Fransa işgal yıllarında Ermeni işbirlikçileriyle birlikte Türklere soykırım uygulamıştır. Fransa’nın soykırım sabıkası bununla da sınırlı değildir. Cezayir ve Ruanda örneklerinde olduğu gibi sömürge sahalarında da soykırımlar uyguladığı tarihi belgelerle sabittir.
Hal böyle olduğu halde; kendi soykırımlarını görmezden gelen Fransa, ülkenin çeşitli bölgelerine sözde Ermeni anıtları dikmekten utanmamaktadır. Lakin Fransa da gayet iyi bilmektedir ki; İngiliz, ABD, Rusya ve Ermenistan’ın kendi arşiv kayıtlarına göre hatta Ermenistan’ın ilk Başbakanı Hovhannes Kaçaznuni tarafından da itiraf edildiği üzere olmayan ancak yalan üzerine bina edilmiş sözde 1915 Ermeni Soykırım iddiaları koskoca bir yalandan ibarettir.
Son söz olarak; Birinci Dünya Savaşı yaşanırken cephe gerisinde kendi devletleri Osmanlıya ihanet ederek sivil halkı katleden Ermenilerin yaptıkları karşısında o günün şartları gereği ve haklı olarak 1915 de uygulana Tehcir’i, sözde soykırım olarak gören Ermeniler ve Ermenilerin iddialarını kabul edenler, çok daha fazla Türk ve Müslüman Osmanlı vatandaşının katledildiğini görmezden gelerek; öncelikle ikiyüzlülük, sonrasında ise uluslararası nefret suçu işleyerek tarihe geçmişlerdirler.
Sözün sonu: Kurtuluş Savaşı’ndaki mücadelelerinden dolayı TBMM tarafından;
Antep, 8 Şubat 1921 tarihinde Gazilik unvanı ile onurlandırılmış, 7 Şubat 2008’de de İstiklal Madalyası verilmiştir.
Maraş, 5 Nisan 1925 tarihinde İstiklal Madalyası verilen ilk şehir olmuştur. 7 Şubat 1973’te Kahraman unvanı verilen ilin adı Kahramanmaraş olarak değiştirilmiştir.
Urfa iline 12 Haziran 1984 tarihinde verilen Şanlı unvanı ile adı Şanlıurfa olarak değiştirilmiş, 11 Nisan 2016’da İstiklal Madalyası verilmiştir.
:
İsmail CİNGÖZ; Uluslararası Siyaset Uzmanı/M.A. – BULTÜRK Ankara. cingozismail01@gmail.com
[1] Kurtuluş Savaşında Gaziantep, www.turkmeclisi.org/?Sayfa=Temel-Bilgiler&Git=Bilgi-Goster&Bil=386
[2] M. Galip BAYSAN; “Fransızlar Güney ve Güneydoğu Anadolu’yu Neden İşgal Ettiler?”, https://tarihtensahneler.blogspot.com/2014/01/franszlar-guney-ve-guneydogu-anadoluyu.html
[3] İsmail CİNGÖZ; Türkiye Suriye İlişkilerinin Dönüşümü-Arap Baharı ve Hatay Faktörü, ss. 23, Yade Akademik, 2018, Ankara.
[4] M. Galip BAYSAN; “Fransızlar Güney ve Güneydoğu Anadolu’yu Neden İşgal Ettiler?”, l
[5] Asıl adı Emrullahzade Asaf. Yazar Altemur Kılıç’ın babasıdır. Küçük Zabit Mektebini bitirerek orduya katıldı. Balkan Savaşı’nda, Çanakkale muharebelerinde teğmen ve üsteğmen olarak görev yaptı. Çanakkale’de yaralandı. Teşkilat-ı Mahsusa’da hizmet etti. 1917 yılında Azerbaycan’a giren İslam Ordusu Komutanı Nuri Paşa’nın başyaverliğini yaptı.
[6] Asıl adı Mehmet Sait. 1899’da Yemen’e asker olarak gitti ve burada başçavuşluğa kadar yükseldi. 1911 yılında Trablusgarp Savaşı’na gönüllü olarak katıldı. Galiçya, Sina ve Filistin cephelerinde savaştı. Başarılarından dolayı teğmen rütbesine yükseltildi. İngilizlere esir düştü. Mondros Mütarekesi ile serbest bırakıldı ve Harbiye Nezareti tarafından Birecik Askerlik Şube Başkanlığına atandı. Burada Kuvay-i Milliye’ye katıldı ve Kilis-Antep yolu komutanı oldu.
[7] Asıl adı Mehmet’tir. Malatya, Akçadağ, Söğütlü köyündendir. Malatya, Pazarcık ve İslâhiye bölgesinde yaşayan Atmalı boyu, Kabalar oymağındandır. Seferberlikte gönüllü olarak orduya katılmış ve Doğu Cephesinde Kazım Karabekir komutasında görev yapmış ve yaralanmış, ardından tezkere almıştır. Köyüne döndüğünde Kabalar Oymağı Beyi seçilmiştir. Kazım Karabekir tarafından gönderilen “Fransızların Antep’i işgaline mâni olun” telgrafı ile Kuvay-i Milliye’ye katılmıştır.
[8] Halil İbrahim YAKAR; “Fransızlar Gaziantep’te Soykırım Yaptı”, Yeni Şafak, 17.04.2019.
[9] Cevat KULAKSIZ; “Fransızlar Gaziantep’te Soykırım Yaptılar”, Gaziantep Haberler, 26.07.2011. https://www.gaziantephaberler.com/haber/7901719/fransizlar-gaziantepte-soykirim-yaptilar