Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği BULTÜRK’ün “Dünden Bugüne Paylaşım” projesi adıyla bir süredir Bulgaristan sahasına düzenlediği geziler kapsamında; 09-12 Aralık 2022 tarihli Varna, Dobriç, Balçık, Medovets/Sarıkovanlık Köyü gezisine katılmanın onurumu yaşadım.
Gezi programı güzergahında yaşayan Bulgaristan Türkleri’nin içten, samimi, dostça ve güler yüzlerle kafileyi karşılamaları ve ev sahipliği yapmaları anlatılmaz, ancak yaşanılabilir. Hele ki Medovets/Sarıkovanlık Köyü’ne girdiğimizde yeri göğü inleten mehter marşları bizleri hem duygulandırdı hem coşturdu. Hele ki Plevne Marşı duygularımızı tavan yaptırdı.
İstanbul’dan karayolu ile başlayan program dahilinde Kırklareli/Dereköy Sınır Kapısından Bulgaristan’a geçişimizin ilk gün sabahın ilk saatlerinde Romanya sınıra yakın ve Karadeniz kıyısında yer alan Balçık (Balchik) Kasabası’na vardık. Henüz şehir hareketlenmemişti. Araç ve insan trafiğinin adeta sıfır olduğu muazzam bir sessizlik yaşanmaktaydı. Hava kapalı, inceden yağmur havası hakimdi ve aşağılardan gelen deniz havası kendini hissettiriyordu.
Bir süre sonra içerisinde Prenses Marie’nin sarayının da yer aldığı Botanik Bahçesi’nin açılması ile bu alana girdik. (Botanik Park Giriş Ücreti: 15 Leva, Saray Giriş Ücreti: 7 Leva)
İlk olarak Kraliçe Marie tarafından kurulmuş olan Botanik Park, 1955 yılından sonra yeniden dizayn edilmiş ve bitki florası zenginleştirilmiştir. Son zamanlarda Sofya Üniversitesi tarafından çiçek ve bitkilerin bilimsel amaçla yetiştirildiği ve belgelendiği bir alan haline getirilen Botanik Bahçesi, Karadeniz sahiline kadar uzanmaktadır. Botanik Bahçesi’nin sahilinde ise Prenses Marie’nin mütevazı sarayı yer almaktadır.
Prenses, 29 Ekim 1875’te Edinburg da doğmuş, Marie Alexandra Victoria adı ve Edinburgh Prensesi unvanı verilmiştir. Babası Birleşik Krallık Kraliçesi Victoria’nın oğlu Edinburg Dükü Prens Alfred, Annesi Rus Çarı’nın kızı Marie Aleksandrovna’dır.
Kuzeni George’nun evlenme teklifini reddederek İngiltere kraliçesi olma şansını kaybeden Marie, Romen Veliaht Prensi Ferdinand ile 17 yaşında evlenmiş ve Ferdinand’ın 1914’te tahta çıkmasıyla kraliçe olmuştur. Birinci Dünya savaşı sırasında 3 kızıyla birlikte hemşirelik yapmış ve halkın sevgisini kazanmıştır.
Kraliçe Marie, 1913-1940 yılları arasında Romanya sınırları içerinde yer alan Balçık Kasabası’na yerleşerek 1924 yılında mütevazi bir saray ve konuk evleri inşaa ettirmiştir. Kocası Romanya Kralı Ferdinand’ın 20 Temmuz 1927 tarihinde ölümüyle Marie’nin kraliçeliği de resmi olarak sona ermiş ve kendisi de vefat edene kadar bu sarayda yaşamıştır. Kocasının ölümünden sonra balıkçılık yapan Hasan isimli bir Türk gencine âşık olan Kraliçe Marie, sarayına Müslüman motifleri, Türk Hamamı ayrıca küçük bir bölümünü cami gibi düzenleterek bir de minare eklettirmiştir. Prenses Marie 18 Temmuz 1938’de vefat edene kadar burada yaşamıştır.
Program dahilinde Balçık Kasabası’nın güzellikleri ve güler yüzlü insanları ile vedalaşarak Dobriç şehrine hareket ettik.
Osmanlı Devleti ile Türk idaresinde kaldığı dönemlerde Türk mahallelerinde 5 cami, 3 mektep, 1 han, Esma Sultan tarafından yaptırıldığı bilinen hamam, 3 çeşme ve 1 saat kulesinden günümüze pek fazla bir eser kalmadığını görmenin üzüntüsü ile Dobriç şehrini gezdik. Osmanlı Devleti’nin çekildiği birçok bölgede olduğu gibi Dobriç şehrindeki Türk eserlerinin de kültürel soykırıma uğramış olduğunu yerinde görmüş olduk.
Halen faaliyette olan Osmanlı Çarşısı ve saat kulesini ve bu alanlarda faaliyetlerine devam eden özellikle hediyelik eşyalar üreten zanaatkarı ve esnafları ziyaret ettik.
Dobriç şehrinden de anılarla ve duygu yüküyle ayrılarak Karadeniz kıyısında yer alan ve Osmanlı tarihinde önemli bir yere sahip Varna şehrine hareket ettik.
II. Murat’ın tattan feragat ederek Padişahlığı 12 yaşındaki oğlu Mehmet (Fatih)’e bırakmasını fırsat bilen Papa’nın organizesi ile toplanan haçlı ordusu karşısında; genç Padişah Mehmet’in babasına bir mektup yazarak;
“Eğer padişah hala isen gel ve ordunun başına geç, yok eğer ben padişah isem emrediyorum ordunun başına geç”
Dediği rivayet olunan olaya müteakiben, tekrar tahta geçen II. Murat komutasındaki Osmanlı ordusu ile Polonya, Macaristan ve Hırvatistan Kralı I. Ulászló liderliğinde toplanmış olan Haçlı ordusu ile 10 Kasım 1444 tarihinde cereyan eden Varna Savaşı ve Türk askerinin mutlak Zaferi’nin yaşandığı Varna şehrine geçtik. Varna’da şehir merkezi, sahil bölgesi ile tarihi alanların gezi/ziyaretlerin ardından tamamı Türk nüfustan oluşan Medovets/Sarıkovanlık Köyü’ne hareket ettik.
Medovets/Sarıkovanlık Köyü gezimizin zirvesini teşkil etmektedir; çünkü daha köye girişimizle birlikte yeri göğü inleten Mehter Marşları kanımızı kaynatmış, bütün yorgunluklarımızı almıştı.
Akşam karanlığı çökeli hayli olmasına rağmen Mehter Marşları ile birlikte bütün köyün adeta seferber olduğunu, muhtar Mustafa Yunus Bey ve ihtiyar heyetinin büyük bir heyecanla bizleri karşılamalarını, “Hoşgeldiniz” nidalarını duygu seli ile kucaklaşarak kabul ettik.
Köy odasına girdiğimizde ise ilköğretim öğrencilerinin, öğretmelerin ve velilerin bizleri beklediğini gördük. BULTÜRK Heyeti olarak salondakilerle tanışmanın ardından BULTÜRK Derneği ve gönüllülerce tedarik edilerek Türkiye’den götürülen eğitim öğretim malzemeleri öğrencilere, oyuncaklar ise küçüklere teker teker dağıtıldı.
Bu arada; çocuklar arasında asla bir kargaşa ve izdiham yaşanmaması, bir sıra dahilinde platforma çıkarak sessizce hediyelerini almaları, ardından teşekkür etmeleri, elleri boş bazı çocukların hediyelerini almak üzere çağrıldıklarında “biz hediyelerimizi aldık ve yerimize koyduk, almayanlara veriniz” demeleri ve fırsattan istifade sayarak ikinci kez bir hediyeyi kabul etmemeleri takdire şayandı.
Çeşitli nedenlerle gelemeyenlerin hediyeleri ise Köy Muhtarlığına gönül rahatlığı ile teslim edildi.
Hoşsohbetlerin ardından ayrılık vakti geldiğinde Medovets/Sarıkovanlık Köyü Türklerinin gözleri dolu dolu “Güle güle gidin, yolunuz açık olsun, bizleri buralarda yalnız komayın, bizleri unutmayın” sözleri gezi heyetinin de gözlerinin dolmasına yetti, boğazlarımız düğümledi.
Bulgaristan’dan hüzünlü, gönlümüz buruk ama çok güzel intibalarla ayrıldık ve yine Dereköy Gümrük Kapısı’ndan yurda giriş yaptık.
Sonuç olarak;
Muhteşem bir gezi programı ile bir kez daha Evlad-ı Fatihan topraklarını, Evlad-ı Fatihan Torunları Bulgaristan Türkü soydaşlarımızı görme fırsatımız oldu. Bulgaristan’da varlığını sürdüren Bulgaristan Türkleri kadar diğer Bulgaristan vatandaşlarının da Türkiye ve Türklere olan muhabbetleri bizleri ziyadesiyle memnun etti.
Türkiye karar alıcı mekanizmaları kadar sivil toplum kuruluşlarının da bu tür organizasyonlarla komşu ülkelere ve oralarda yaşayan soydaşlarımıza temas etmelerinin ne kadar önemli olduğu hatırda tutulmalıdır.
Bu gezinin organize edilmesinde BULTÜRK Genel Başkanı Sayın Rafet ULUTÜRK’ün katkıları yadsınamaz. Sayın Genel Başkanımıza ve emeği geçen herkese, bu gezide bizleri yalnız bırakmayan Sayın Hocam İbrahim Ufuk KANYAK Bey’e ve kafilemizde yer alanlara ayrı ayrı şükranlarımı sunuyorum.
Konforlu bir seyahat olması için büyük bir dikkatle hareket eden otobüs kaptan şoförlerimize de kazasız daha nice seyahatler diliyorum.
:
İsmail CİNGÖZ; Uluslararası Siyaset Uzmanı – BULTÜRK Ankara Temsilcisi, TDPB Basın Kulübü Başkanı. cingozismail01@gmail.com