Derya YILDIRIM

İnsanlık, tarih boyunca bereket ve açgözlülük arasında gidip gelmiştir. İlkel toplumlarda hayatta kalma içgüdüsüyle başlayan biriktirme alışkanlığı, zamanla insanlığın doğal bir parçası haline geldi. Ancak bu doğal içgüdü, bereket anlayışıyla dengelenmişti. Bugün ise bu denge tamamen bozulmuş durumda. Modern çağın sunduğu tüketim kültürü, açgözlülüğü beslerken bereket kavramını unutulmaya yüz tutmuş bir değer haline getirdi.
Bereketin Kadim Anlamı
Bereket, yalnızca bolluk anlamına gelmez. O, bir yaşam felsefesidir. Bereket, sahip olduğumuz kaynakları sadece çoğaltmak değil, aynı zamanda paylaşmayı ve onlarla tatmin olmayı bilmek demektir. Geçmişte insanlar, bereketi topraklarında, emeklerinde ve birbirleriyle kurdukları ilişkilerde bulurdu.
Bugün hala Anadolu’nun bazı köylerinde “bir tas çorbayı paylaşmak” anlayışına şahit olabiliriz. Bereket, toplumsal bir bağdır; o bağ kopmadıkça az da olsa yetinilir, paylaşılır ve değer bilinir. Ancak şehirleşmenin, kapitalizmin ve bireyselleşmenin arttığı modern dünyada bu bağ giderek kopuyor.
Açgözlülüğün Modernleşmesi
Açgözlülük, tarihin her döneminde vardı. Ancak modern çağda bu kavram sistematik bir hale getirildi. Reklamlarla, sosyal medya aracılığıyla ve sürekli tüketim dayatmasıyla insanlar ihtiyaçlarından fazlasını arzulamaya itildi.
Artık insanlar yalnızca tüketici değil, aynı zamanda daha fazlasını tüketmeye teşvik edilen birer makine haline geldi. Daha büyük evler, daha hızlı arabalar, daha çok kıyafet… Ancak bu açgözlülük insanları tatmin etmiyor; aksine daha fazla tüketmeye itiyor. Modern dünyada açgözlülük, bir yaşam biçimine dönüşmüş durumda.
Bereket ve Açgözlülük Arasındaki Savaş
Bereket ve açgözlülük arasındaki savaş, yalnızca bireylerin içinde yaşanmaz. Bu iki kavram, toplumsal ve küresel ölçekte de bir çatışmaya dönüşmüştür.
1. Küresel Eşitsizlik: Açgözlülüğün sonuçlarından biri, küresel eşitsizliktir. Dünyanın belirli bir kesimi tüketim çılgınlığı yaşarken, geri kalanı temel ihtiyaçlarına bile erişemiyor. Dünyanın zengin ülkeleri israfla boğuşurken, fakir ülkeleri açlıkla mücadele ediyor.
2. Doğal Kaynakların Tüketimi: Açgözlülük sadece insanlara değil, doğaya da zarar veriyor. Daha fazla üretmek için ormanlar yok ediliyor, su kaynakları tükeniyor ve iklim değişikliği hızlanıyor. Bereketin doğayla uyumlu olan anlayışı, yerini doğayı yok eden bir tüketim hırsına bıraktı.
3. Toplumsal Yabancılaşma: Bereket paylaşım kültürünü desteklerken, açgözlülük bireyselliği ve bencilliği teşvik ediyor. Bu durum, toplumların bir arada yaşama duygusunu zayıflatıyor. İnsanlar daha fazla şeye sahip olmak için birbirlerinden uzaklaşıyor.
Bereketi Yeniden Hatırlamak
Bereketi yeniden hayatımıza dahil etmek mümkün mü? Modern dünyanın dayattığı tüketim kültürüne karşı direnmek zor olsa da bireyler ve toplumlar olarak bunu başarabiliriz. İşte birkaç temel öneri:
1. İhtiyaçlarımızı Yeniden Tanımlamak: Gerçekten neye ihtiyacımız olduğunu sorgulamalıyız. Daha fazlasını istemek yerine elimizdekinin kıymetini bilmek,

bereketin ilk adımıdır.
2. Paylaşma Kültürünü Güçlendirmek: Bereket, paylaştıkça artar. Komşuyla, arkadaşla ya da ihtiyacı olan bir yabancıyla paylaşmak, bireysel tatmini artırır ve toplumsal bağları güçlendirir.
3. Doğaya Saygı Duymak: Doğayı yalnızca bir kaynak olarak görmek yerine, onunla uyum içinde yaşamayı öğrenmeliyiz. Bereket, doğanın bize sunduklarıyla yetinmeyi bilmektir.
4. Sürdürülebilir Tüketim Alışkanlıkları Geliştirmek: İhtiyacımız olmayan ürünleri satın almamak, israfı önlemek ve geri dönüşümü hayatımıza katmak, bereketi artırmanın modern yollarından biridir.
5. Zihinsel Dönüşüm: Bereket, yalnızca maddi değil, aynı zamanda manevi bir kavramdır. Zihnimizi sürekli daha fazlasını istemek yerine elimizdekilere odaklanacak şekilde eğitmeliyiz.
Sonuç: Dengeyi Bulmak
Bereket ve açgözlülük, yalnızca bireylerin değil, toplumların da kaderini belirler. Bereket, bizi bir arada tutan ve geleceğimizi inşa eden bir değerdir. Açgözlülük ise yıkıcıdır; yalnızca bireyleri değil, doğayı ve toplumu da yok eder.
Bugün her birey, bu iki kavram arasında bir seçim yapmak zorunda. Ya bereketin yolundan gidip elimizdekine şükredecek ve paylaşacağız ya da açgözlülüğe yenilip her şeyimizi kaybedeceğiz. Bu, yalnızca kişisel bir karar değil, insanlığın kaderini belirleyecek bir seçimdir.
Unutmayalım: Bereket, fazlanın değil, yetinmenin ve paylaşmanın değeridir. Açgözlülükse, sahip oldukça daha fazlasını isteyen bir hırsın kısır döngüsüdür. Tercih bizim… ve bu tercih, hem bugünü hem de yarını şekillendirecek.

Yazar