Nasip
Kaderin sessiz sözü…
Hayat öyle garip bir olay ki, insanoğlunun anlam arayıp anlamlandıramadığı, mantık gütmeye çalışıp sonuca ulaşamadığı, kendi içinde çok tuhaf bir dengesi var.
Ağaçların arasından sızan güneş ışınlarını kovalayan çocuklar gibi ömrümüzce nasibimizi kovalar dururuz.
Bazen daha köşeyi döner dönmez nasibimizle burun buruna gelirken
Bazen de önümüze çıkan patikalarda oldukça yol almamız gerekiyor nasibimize ulaşmak için
Bazen her ne kadar da uğraşsak bir türlü olmaz o düşlediğimiz
Bazen de beklenmedik bir anda sadece içinden geçirdiğin ve unuttuğun bir hayalindir nasibine düşer. Unuttuğun aklına geldiğinde ise gözlerini kapatır ellerini göğsüne bağlar ağızında muhteşem bir gülümseme ile nasibin için nasip edene şükredersin.
Başıma gelen şöyle bir hadiseyi anlatmak istiyorum.
Hafta sonu bir arkadaş grubu ile trekking yapmak için Tekirdağ’ının Çukur yurt köyüne gittik.
Hastalıktan yeni çıkmıştım ve kendimi yorgun hissettiğimden dolayı yürüyüşe katılmak yerine bir arkadaşımla beraber, gruptaki diğer arkadaşları, yürüyüş sonu buluşma noktasında beklemeye karar verdik.
Benim niyetim dere kenarında açık havanın tadını çıkarak mentorumun bana ödev olarak verdiği yazılarımı ormanın içinde keyifle yazmaktı.
Şoförümüz bizi buluşma noktasına bırakarak uzaklaştı.
Biz arkadaşımla bize tarif edilen mesire alanına doğru yürürken etrafta kimseciklere rastlamamaktan dolayı biraz tedirgin olsak da ilerlemeye devam ettik.
Lakin burada gerçekten bizden başka kimse yoktu. Güya burada çay kahve içebileceğimiz yerler mevcuttu.
Nerdeee?
Olduğumuz yerde in cin top oynuyordu. Üstelik çamura batmamız işin cabası.
Elden bir şey gelmez diyerek biraz da söylenerek geri dönmeye karar verdik.
Otobüsün bizi bıraktığı noktaya geri döndük ve bize göre tam bir çıkmazın içine düşmüştük. Telefon çekmiyor, internet yok, kimseye ulaşamıyoruz, ormanın içinde iki kadın yapayalnız kalmıştık.
Otobüsün bizi bıraktığı noktaya geri dönerken sağ sola bakınırken konteynerden bir ev ve yanında da yarım yamalak görünen bir araç dikkatimi çekmişti. Orada birilerinin olduğundan emindim.
Arkadaşa elimle konteyneri işaret ederek -şuraya bir seslensek mi acaba- dedim.
Biraz korku çokça tedirginlikle, kendimizin ancak duyabildiği bir sesle-kimse var mı- diye seslendik.

Çıt yok.
Sesimizin duyulmadığını düşünerek daha yüksek bir sesle seslendiğimize Robinson edasıyla bir beyefendi kapıda belirdi.
Ayaküstü birkaç cümleden sonra bize çay ikram etmek için bahçesine davet etti.
Arkadaşla sorgu dolu gözlerle manalı bakışarak biraz da ürkerek davetini kabul ettik.
Sonrasında arkadaşımın varlığını dahi unutarak çok keyifli, tadına doyulmaz bir sohbetin içinde buluverdim kendimi Robinson’la.
İkimiz de Balkanlar’dan geliyorduk felsefe, tarih, ideolojiler… Zamanın nasıl akıp geçtiğini anlamadım.
Ben açık havada yazı yazmanın keyfini düşlerken
Nasip beni, unuttuğum bir zamanda hayalini kurduğum tesadüfün içine itiverdi.
John Lennon’un meşhur sözünü bilirsiniz
“Hayat sen başka planlar yaparken başına gelenlerdir.”
Ben de onun bu sözüne şöyle devam etmek istiyorum.
“Başımıza gelenlerin içinde payımıza düşenlerdir ancak nasibimiz.”
Biz arkadaşımla, beraber ormanın içinde yalnız kaldık ve ikimiz beraber çay teklifini aldık.
Ne var ki o sessizce odun ateşinde pişen çayını yudumlamakla nasiplenirken
Ben, çayımdan bir yudum dahi almadan gönül tasımı dolduran ağız dolusu sohbet ile nasiplendim.
Bundan dolayı oldukça gizemli bir kavramdır benim için nasip.
Ve nasip her durumda insanın hayatında yeni bir dönüm noktası olabilir.
Şunu hayal edin…
Çok mutlusunuz…
Hayalini kurduğunuz iş için başvuru yaptığınız kurum nihayet başvurunuza olumlu dönüş yaparak mülakat randevunuzu oluşturmuştur.
Yeteneklerinizi gösterme ve kendinizi ifade etme fırsatını sonunda yakaladınız.
En azından böyle olduğunu düşünüyorsunuz.
Mülakata gitmek üzere sabah erkenden kalktınız, duşunuzu aldınız, çakı gibi giyindiniz, enerjiniz son derece yüksek ve kendinize inancınız tam…
Her şey mükemmel.
Dışarıdaki hava biraz bulutlu, siz her ihtimali düşünerek elinizde şemsiyeniz ile toplantı yerine gitmek üzere yola çıkarsınız. Durakta otobüsünüzü beklerken yağmur hafiften çisemeye başlamıştır. Kısa bir yolculuktan sonra ilgili kuruma ulaşırsınız. Güvenlik koşar adım gelerek size kapıyı açar.
Kurum kapısı ile güvenlik kapısı arasında on adım mesafe yoktur
Ve her şey saniyeler içinde gerçekleşir.
Kendinizden son derece emin bir şekilde bahçede adımlarken birden son hız size doğru koşan bir İngiliz Mastifi görürsünüz.
Kurumun tatlı dev köpeği oynamak için sizi seçmiştir.
Siz o panikle kendinizi kollamaya çalışırken eyvahlar olsun ki ayağınız ıslak çimin üzerinden kaymıştır, yere nasıl düştüğünüzü hatırlamıyorsunuz, evrak çantanız uzağa savrulmuştur, üzeriniz çamurla karışık ıslanmıştır.
Saçınız başınız dağınık berbat bir haldesiniz.
Peki şimdi ne yapacaksın?
Başınıza geleni talihsizlik olarak görüp moral ve motivasyonunuzu düşürerek -ben bu şekilde mülakata girip bir verim elde edemem, naapalım nasibim değilmiş- deyip, başınıza gelen olumsuz olayı kolaycana kabule mi geçeceksiniz?
Veyahut nasibinizi elde etmek için gayretli bir cesaretle ayağa kalkarak sabahki inancınızla elinizden gelenin en iyisini yapmak üzere yolunuza devam mı edeceksiniz?
Bu her iki durumun sonucu izafi olarak olumlu veya olumsuz bir şekilde nasibe bağlanabilir.
Hayatın gizem dolu yolculuğunda her hangi bir niyetle çıktığımız yolda nasibimiz için çabalarken bazen sonuç beklentilerimizden uzak, farklı olabiliyor. Ne kadar da çabalasak olmuyor o istediğimiz.
Bu durumda “nasip değilmiş” diyerek, olmadığında da bir hayır aramak akıllıca olur. Nasip kavramı bu yönde güçlü bir teselli kaynağıdır.
Ancak kişi bu teselli kaynağına sığınarak kişisel çaba gösterme motivasyonunu azaltabiliyor.
“Olmadığında da bir hayır varmış ki nasibim değilmiş” diyebilmek için kişi samimiyetle şunun sorgusunu yapabilmelidir kendi özünde.
Ben gerçekten elimden geleni, yapmam gerekeni, sonuna kadar layıkıyla yaptım mı?
Eksik bir şeyler yaptım mı?
Kişi kendine dürüst davranarak, verdiği cevaplar neticeyi değiştirmiyorsa…
Elden bir şey gelmez.
“Nasibim değilmiş” diyerek durumu kabullenip alternatif yollara yönelmesi oldukça mantıklı bir seçim olur.
Kişisel çabalarımızın sonucunu belirlemede mutlak bir güç olmasa da nasip, yaşamın akışına bir anlam katma ve onu kabullenme biçimidir.
Bu hem kendimize olan inancımızı korumamıza,
Hem de hayatın getirdiği sürprizlere karşı açık olmamızı sağlar.
Nasip kavramı, yaşamın belirsizliklerine karşı bir bakış açısı sunar.
Burada mühim olan elinden gelenin en iyisini yapmış olmanın verdiği huzuru hissederek gayrısı için kadere/akışa teslim olmaktır.

Yazar