Araştırmacı yazar Erhan Altunay, Ayasofya’nın gizemli tarihine ve tapınak şövalyeleriyle ilgili merak edilenleri anlattı. Altunay, ‘Ayasofya’da bilmediğimiz daha inanılmaz şeyler var. Giriş ve çıkışlar, bilmediğimiz odalar… daha üst katında yeni bir oda bulundu. Alt katında kim bilir daha neler saklı…’ dedi.

Ezgi Aşık’ın sorularını yanıtlayan Altunay, “Ayasofya’da kutsal emanet ve hazineler olduğuna, bunların ise büyülü güçleri olduğuna inanıyorlar. Bir tane efsane var; eskiye dayalı, kutsal ahit sandığı buraya gelmiş. Ahit sandığının burada olduğuna ve ahit sandığıyla beraber tanrıyla iletişim kuracaklarına inanıyorlar.” diye konuştu. 
 
İşte Ayasofya, tapınak şövalyeleri, kutsal emanetleri ve İstanbul’un gizemli tarihine ilişkin merak edilenler…
 
Bütün dünyanın gözü neden İstanbul’da? Ayasofya’nın gizemli tarihinde neler saklı? Tapınak şövalyeleri kutsal emanetleri neden İstanbul’da arıyor? İstanbul ve Ayasofya tarihi hakkında bütün merak edenleri aksam.com.tr’den Ezgi Aşık’a anlatan tarihçi yazar Erhan Altunay, “İstanbul’un her köşesi tarihe çok iz bırakmıştır. Kadıköy dünyaya yön vermiştir. Bir rivayete göre kutsal emanetlerin geldiği ilk bölgedir. Bugün kimse bilmez ama Yunan tarihinin en önemli olaylarından bir bölümü Üsküdar’da gerçekleşmiştir.” dedi.
 
12 Eylül darbesinin Türkiye’nin yaşadığı en büyük talihsizliklerden biri olduğunu söyleyen tarihçi yazar Erhan Altunay, “Kendi düşündüğümü söylemek isterim. 12 Eylül darbesi FETÖ’nün yapılanması için yapıldı. En büyük saçmalığı inkılap tarihi gibi bir ucubenin koyulmuş olmasıdır. Çünkü yalan yanlış anlatılan ve bilinçaltına çok kötü etki eden yazılmış bir tarih. Geçmişine düşman gençler yetişiyor,  FETÖ sistemi kendi tarihçilerini geliştirdi.” ifadesini kullandı.
 
İstanbul, bütün medeniyetlerin gözbebeği konumundadır. İstanbul’un gizli tarihine bir giriş yapalım desek neler söyleyebilirsiniz?
 
Biz bildiğimiz tarihin dışında kalan yerleri inceliyoruz. Bir gizli tarih, bir de tarih var. Bilinen bir tarih yazılmış, fakat bunların arkasında başka olaylar var. İstanbul’da ilk olarak Grek kolonisi kuruluyor. Marmaray kazılarında ise Neolitik yani cilalı taş devri dediğimiz insanların tarıma veya yerleşik düzene geçtikleri döneme ait kalıntılar var. Bizim her zaman savunduğumuz tez ise Göbeklitepe’den Avrupa’ya ve Mezopotamya’ya yayılmadır. Malta’da bayağı incelemeler yaptım, İstanbul belki de bu geçiş yolları üzerindeydi. Yine Tunç çağına ait kalıntılar var. Beşiktaş’ta kurgan tipi yapılar bulundu, en eski devirlerden beri iskân edilmiş bir yer olan Küçükçekmece’de bulunan Yarımburgaz mağarası, Ümraniye, Pendik ve Küçükbakkalköy Tunç dönemine ait bulgular var.
 
“İSTANBUL KUTSAL EMANETLERİN MERKEZİ HALİNE GELİYOR”
 
İstanbul’un siyasi tarihi Greklerle başlıyor. Daha sonra Romalılar ve Bizanslılar var. Konstantin’den itibaren İstanbul’da bir gizli tarih başlıyor. Çünkü Konstantin Hristiyanlığı kabul eden ilk Roma imparatorudur. Annesi Helana kutsal toprakları görmeye Kudüs’e gidiyor, kutsal emanetlerle dönüyor. Bizim kutsal emanetten anladığımız Hz. İsa ve Hz. Meryem’e, Tevrat ve İncil’de adı geçen kişilere ait tılsımlı eşyalar. İstanbul kutsal emanetlerin merkezi olmaya başlıyor. Konstantin, burayı başkent yaptıktan sonra kutsal emanetler geliyor. Bununla beraber gizli tarih başlıyor.
 
 
“İSTANBUL’UN ALTI BAMBAŞKA BİR HAZİNEDİR”
 
İstanbul’un her köşesi tarihe çok iz bırakmıştır. Kadıköy dünyaya yön vermiştir. Bir rivayete göre kutsal emanetlerin geldiği ilk bölgedir. Bugün kimse bilmez ama Yunan tarihinin en önemli olayları Üsküdar’da gerçekleşmiştir. Beşiktaş bölgesinde kurgan tipi mezarlar çıktı. İstanbul’un altı bambaşka bir hazinedir. İstanbul’un önemli bir özelliği daha vardır o da kutsal şehirlerin arasında geçer; Roma, Babil, İstanbul ve Kudüs’tür.
 
“FATİH SULTAN MEHMED’İN FETHİYLE KUTSAL KAN TEMİZLENİYOR”
 
Tapınak şövalyeleri İstanbul’da kutsal emanetlerin olduğunu düşünüyorlar. Bu da Türkiye ve İstanbul üzerinde oynanan oyunlara farklı bir bakış açısı getiriyor. Kutsal kan inancına değinmek isteriz, bu konuda neler söyleyebiliriz?
 
Ortaçağ boyunca bunlar olmuş. Batı akademik çevrelerinde tartışılan bir efsane bizim çoğu akademisyenlerimizin inancı olmadığı için hegemonik bir batının inancı olabileceğini düşünmüyorlar. 19’uncu yüzyıldan beri rasyonel düşünmeye alıştıkları için rasyonel bir tabana oturtmaya çalışıyorlar, bu yüzden komplo teorisi deyip bir kenara atıyorlar. Bu efsane Tevrat’a dayanıyor. Gökten melekler iniyor, insan kızlarıyla birleşiyor ve o kan Hz. Davut’a geçiyor. Sülalesinde bu kan var, daha sonra Hz. Davut’un soyundan gelen Hz. İsa var. İncil’de şöyle geçer: Vaftizci Yahya, İsa’yı görür ve sen osun der. O da der ki ben söylemedim, sen söyledin. Şövalye inancına göre Mesih Hz. İsa’nın soyundan çıkacaktır. Bu yüzden kan çok önemlidir. Yine bir rivayete göre kutsal kan Fransa’ya gitmiştir, şövalyeler bu kanı orada korumaktadır. Bugün bile bu efsane devam eder.
 
Kutsal kan inancıyla hedef nedir?
 
Fatih’in İstanbul’u fetih etmesiyle burada kutsal kan temizleniyor. Eflak’ta kalıyor, oradan Rusya’ya gidiyor. Bir rivayete göre kutsal kanın bir kolu Rusya’da, diğer kolu Avrupa’dadır. Avrupa’ya mesih gelecek, prens de Rusya’dan gelecek ve İstanbul’u ele geçirecek.
 
“AHİT SANDIĞININ AYASOFYA’DA OLDUĞUNA İNANIYORLAR”
 
Tapınak şövalyeleri kutsal emanetlerin Türkiye’de olduğunu düşünüyorlar. Peki, neyi hedefliyorlar?
 
Kutsal emanetlerin büyülü güçleri olduğuna inanıyorlar. Bir tane efsane var; eskiye dayalı, kutsal ahit sandığı buraya gelmiş. Ahit sandığının burada olduğuna ve ahit sandığıyla beraber tanrıyla iletişim kuracaklarına inanıyorlar. Efsane diyor ki; ilk önce Aziz Polievktos Kilisesi götürülüyor. Daha sonra gece rüyasında Musa gözüküyor ve bunun yeri burası değil, tapınak diyor. İstanbul’da tapınak yok, nereye koyulacak? Hesapta Ayasofya’ya koyuyor. Bu yüzden hala Ayasofya’da olduğuna inanıyorlar.
 
“AYASOFYA KILIÇ HAKKIYLA CAMİ OLDU”
 
Ayasofya’nın gizemli tarihine giriş yapalım. Ayasofya neden gizemli tarihin bir parçası?
 
Ayasofya’da kutsal emanet ve hazinelerin olduğuna inanıyorlar. Bugüne kadar Göksel Gülensoy’un çektiği belgesel dışında Ayasofya’nın altı araştırılmadı ve ciddi bir akademik araştırma yapılmadı. Üç beş araştırma var. Bunlardan en önemlisi Ayasofya’daki fiziksel buluntularla ilgilidir. Ayasofya’da bilmediğimiz daha inanılmaz şeyler var. Giriş ve çıkışlar, bilmediğimiz odalar… daha üst katında yeni bir oda bulundu. Alt katında kim bilir daha neler saklı…
 
“İBADET EDİLMEDİĞİ İÇİN AYASOFYA CESET GİBİ DURUYOR”
 
Haçlılar 57 sene boyunca Ayasofya’da bir takım izler bırakmışlar, bunları dönemin kronolojisine bakarak anlıyoruz. Biz Pelin (Çift) ile kitabı yayımladığımızda oradaki resimlerin dünyada ilk defa konu aldığını fark ettik. Birkaç arkadaş bir yığın buluntu bulduk, inanılmayacak şeyler. Mesela bir Viking gemisi başında bir ejderha var. Daha sonra öğreniyoruz ki Norveç Kralı, Bizans imparatoruna bir kilise yapıyor, gemi çürüyor, ejderha kalıyor. Bunun hikâyesini Ayasofya’da buluyoruz. Ayasofya her şeyden önce bin küsur sene kilise oldu. Ondan sonra kılıç hakkıyla cami oldu, ibadet edilmediğinde ceset gibi duruyor. Bir şekilde canlandırılması gerekiyor.
 
Dünyada ilk mason localarından biri Osmanlı’da kuruluyor. Osmanlı döneminde masonluğa nasıl bakılıyordu?
 
İlk masonluk Arap Camii taraflarında açılıyor. Orası tabi tamamen Latin bölgesidir. Burada ilginç detay olarak görüyorum. Bir oyun var ve orada bir kule kalıntısı olduğunu öğrendik. Geçmişleriyle ilgili her şeyi biliyorlar. Orada kurulmuş olan loca daha sonra kapatılıyor. İkinci Mahmud hepsini kapatıyor. Çünkü masonluğu Bektaşi gibi bir kurum olarak görüyor.
 
Osmanlı’da masonluğa hiç iyi bakılmıyor. Osmanlı’da masonların sicillerinin bu kadar bozuk olmasının ana nedeni İttihat ve Terakki’nin mason localarında toplanıyor olmasıdır. Emanuel Karasu’nun “Burada toplanabilirsiniz” demesi bütün bir tarihin akışını değiştirip bir imparatorluğun yıkılmasına sebep oldu.
 
“TEVRAT’A İNANIRLAR, İNCİL’E İNANMAZLAR”
 
Masonluk Yahudilikle ilişkilendirilir fakat mason örgütlerin kurulduğu ilk dönemlerde Yahudilerin üye olmaları yasaktı. Masonluk ve Yahudilik arasında nasıl bir bağlantı var?
 
Mason localarını şövalyeler kurmuştur. Bu konular akademisyenlerin incelemeye tenezzül etmediği ve sonra da anlamadığı şeylerdir. Bu konuda inanılmaz el yazması var. Benim de hobim Latince el yazmalarını okumak. Şövalyeler parayı ellerinde tutanlardır, çek-senet işi için Yahudileri kullanmışlardır. Masonların Yahudilerle benzer tarafı, Kitab-ı Mukaddes dediğimiz Tevrat ve İncil’in sembollerini kullanıyor olmasıdır. Toplumda çok büyük yanlış anlaşılma var. Tapınak kurulmaya çalışılıyor. Çünkü şövalyeler, Tevrat’a inanır ama İncillerin hepsine inanmaz, sadece Yuhanna İncili ve vahyine inanırlar. Bu yüzden sembol olarak Tevrat’ın sembollerini kullanırlar.
 
“GEÇMİŞİNE DÜŞMAN BİR GENÇLİK YETİŞİYOR”
 
Tarih derslerinde Osmanlı tarihi sadece kitapların arasında birkaç konu başlığından ibaret, Ortaçağ Avrupa tarihi neredeyse hiç okutulmuyor. Okullarda öğretilen tarih konusunda fikriniz nedir?
 
Türk eğitim sisteminde her zaman bir sıkıntı oldu, Osmanlı tarihi için ayrı bir ders yok. Türkiye toprakları hakkında hiçbir şey bilmiyoruz. Orta Çağ ile bildiğimiz tek şey Game of Thrones, bunun dışında bir şey bilmiyoruz. Eskiden ders kitaplarında vardı, 12 Eylül’den sonra kalktı. 12 Eylül Türkiye’nin yaşayabileceği en büyük talihsizlikti. Kendi düşündüğümü söylemek isterim; 12 Eylül darbesi FETÖ’nün yapılanması için yapıldı. En büyük saçmalığı inkılap tarihi gibi bir ucubenin koyulmuş olmasıdır. Çünkü yalan yanlış anlatılan ve bilinçaltına çok kötü etki eden yazılmış bir tarih. Geçmişine düşman gençler yetişiyor.  FETÖ sistemi kendi tarihçilerini geliştirdi. Bana en çok sorulan soru mesela; İstanbul’un işgali neden tek bir kurşun atmadan bitti, inkılap tarihi kitaplarına bakıyorum. Atatürk geldi ve gittiler şeklinde anlatılıyor. Atatürk İstanbul’a o dönemde değil, 1927 yılında geldi, ama Kurtuluş Savaşı etkili oldu fakat İngiltere’de hükümet değişti, olaylar oldu. Bunu bilmeyince komplo teorileri üretiliyor.  Çocukların kafalarında bir tarih var, asıl tarih okutulmuyor. Bunların önüne nasıl geçebiliriz, bilmiyorum. Pelin Çift ile yazdığımız kitaplarda bu konulara ışık tutuyoruz.
 
Peki, Osmanlı hakkında neyi eksik biliyoruz?
 
Osmanlı’nın kültürünü bilmiyoruz. Osmanlı tekrar geri gelmez; vakıf medeniyetini, sadaka taşını, Osmanlı’nın zarafetini, mimarisini, kültürünü kaybettik. O kökten kopmuşuz, hoşgörüsünden,  sanatından insanları bağlayıcı özelliği yok olmuş. Avrupa’da Osmanlı düşmanlığı var. Osmanlı onlara ne yaptı, bütün Balkanlar’a ve Arap yarımadasına uygarlık getirdi. Hastaneler, demir yolları yaptı, büyük bir uygarlık getirdi. Bugün bu kavramlar olmadan Osmanlı düşüncesi olmaz, plazalarda Osmanlı düşüncesi olmaz. Yapacağımız, Cumhuriyete yeni bir kan katmak.

 

 

Yazar