Rafet ULUTÜRK
Bulgaristan’da yaşayan Türkler, uzun yıllar boyunca haklarını savunma ve kimlik mücadelesi verme noktasında büyük zorluklar yaşadılar. Bu süreçte, 1990’da kurulan ve Türk azınlığın haklarını koruma amacı taşıyan HÖH (DPS – Hak ve Özgürlükler Hareketi) partisi, bir umut olarak ortaya çıktı. Ancak geçen yıllar, Ahmet Doğan liderliğindeki bu partinin, Bulgaristan Türkleri için bir lütuf mu yoksa bir lanet mi olduğu sorusunu gündeme getirdi.
Ahmet Doğan’ın liderliğindeki DPS, başta Türkler için özgürlük ve eşitlik vaadinde bulunurken, zamanla bu vaatlerin gerisinde kaldı. Parti, siyasi arenada varlığını sürdürdü ancak Türk halkının temel sorunlarına çözüm üretemedi. Doğan’ın uzun süredir süregelen siyaseti, Türk toplumu için bir hayal kırıklığına dönüştü. Haklar, eşitlik ve kimlik mücadelesi yerini, bireysel çıkarların gözetildiği, elitlerin kazanç sağladığı bir düzene bıraktı. DPS’nin bu dönüşümü, Bulgaristan Türkleri için bir lanet haline geldi.
Ahmet Doğan ve DPS’nin Türk toplumuna getirdiği en büyük zararlardan biri, umutların yok edilmesi oldu. Bulgaristan’daki Türkler, partinin kurulduğu dönemde büyük bir heyecan ve umutla partiyi desteklediler. Kimliklerine sahip çıkacaklarına, ana dillerinde eğitim göreceklerine ve kültürel haklarının korunacağına inandılar. Ancak bu beklentiler karşılıksız kaldı. DPS’nin siyasi stratejileri, Türk halkının temel sorunlarına eğilmek yerine, Doğan’ın kişisel gücünü ve çıkarlarını pekiştiren bir çizgiye kaydı. Sonuç olarak, DPS ve Ahmet Doğan, Bulgaristan Türklerinin hak mücadelesinde bir engel haline geldi.
Daha da kötüsü, Doğan’ın partiyi kendi kişisel çıkarları doğrultusunda kullanması, Türk toplumunda bir hayal kırıklığı yarattı. Yıllar içinde halktan kopan ve kendi elit çevresini oluşturan bu parti, halkın gerçek sorunlarına sırtını döndü. Eğitim, dil ve kimlik meseleleri, hala çözülmeyi bekleyen temel problemler olarak ortada duruyor. Ancak Ahmet Doğan ve DPS, bu sorunlarla ilgilenmek yerine, Bulgaristan siyasetinde kendi varlıklarını sürdürmeye odaklandılar.
Bu durum, Bulgaristan Türkleri için gerçek bir lanet olarak görülebilir. Çünkü bir halkın en büyük gücü, temsilcilerine duyduğu güvendir.
DPS ise bu güveni sarsarak, halkın özlem duyduğu haklara ulaşmasının önüne set çekti. Ahmet Doğan ve onun çevresindeki elit yapı, Bulgaristan Türklerinin haklarını savunmak yerine, siyasi ve ekonomik kazanç peşinde koşarak halkı yalnız bıraktı.
Sonuç olarak, DPS ve Ahmet Doğan, yıllardır Bulgaristan Türklerinin hakları için mücadele etme vaadiyle sahneye çıkmış olsalar da, bu vaatlerin gerisinde kalarak halkı hayal kırıklığına uğrattılar. Bugün gelinen noktada, DPS’nin Türk toplumuna gerçek bir fayda sağlamaktan çok, onların mücadelesini engelleyen bir yapıya dönüştüğü açıktır. Bu nedenle, DPS ve Ahmet Doğan’ın Bulgaristan Türkleri için bir lanet olduğu gerçeğiyle yüzleşmek zorundayız.